SEN ALİSİN
Akşam eve gelince doğruca mutfağa girdim. Karım Sevim mis gibi yemek kokuları arasında uğraşıyordu.
“Hoş geldin. Nasılsın? Dedi.
“Sağ ol”
“Ha, şurada bir kart var, posta kutusundan aldım. Açmayı unuttum baksana” dedi. Açıp okudum kartı. Köyümüzün yaylasında düzenlenen Yörük şölenine çağırıyorlardı.
Karıma:
“ Gidelim mi?” dedim.
“ Sen bilirsin, gidelim istersen” diye karşılık verdi. Uzun süredir gidemiyordum köyüme..Bu bahaneyle eşi dostu da görmüş olacaktık.
İki gün sonraydı şölen. Yarın kahvaltıdan sonra yola çıkar, yavaş yavaş gideriz diye kararlaştırdık. Öyle yaptık.
Yoldayız. Öğleye doğru acıkmaya başladık. Yol azığı hazırlamış karım. Azığımızı bir subaşında yemek için o çeşme benim bu çeşme senin, ne kadar su kaynağı varsa uğrayıp baktık ama sular hep bulanık.
O sıralar çok yağış olmuştu, Demek ki yağış su kaynaklarının yataklarını zorlamış. Sonunda duru bir su bulduk, bulduk ama başında oturulacak uygun bir yeri yok. Su kabımızı doldurup devam ettik yolumuza.
Yörük, bilindiği üzere Ortaasya’dan Anadolu’ya göçerek gelen Türklerin sanı. Kısaca yürüyen Türk.
Yürüyerek gelen bu Türklerden kimileri, verimli ve elverişli bir yer bulunca yerleşmeye başladılar. Bu yerleşmeler ardı ardına eklenirken, kimi Yörükler de Yörüklük yaşamını dirençle ve dayatarak sürdürdüler.
Sürtüşme olmazdı Yörükler arasında. Çünkü onlar, öyle köylerde kentlerde olduğu gibi birbirine bitişik, birbirinin üstüne bindirilmiş evlerde oturmazlardı. Çadırlarını istedikleri uzaklıklara kurarlar ve erinç içinde ömür sürerlerdi. Ufak tefek sorun çıkarsa yörüğün yaşlıları (aksakallıları) bu sorunu çözüme bağlarlardı.
Sağlıklı insanlardı. Bir sağlık sıkıntısı olursa, şimdiki tıp doktorlarının ataları olan atasagunlar (Yörük Hekimleri) el atarlardı konuya.
Ne var ki değişen yaşam koşulları karşısında artık tüm Yörükler yerleşik düzene geçmek zorunda kaldı ve bir gün geldi hiç göçer Yörük kalmadı şu dünyada..
Yörüklük yok olmuştu ama Yörüklüğün o tadı, son Yörüklerin damağında duruyordu.
O dağlarda, o yaylalarda kendi kültünü (inancını) apak yürekle yerine getiriyordu onlar.
Yörük, o Yörük kendi kendine yeterliydi yani.
Özgürmü özgür, özgürmü özgürdü yani.
Son yıllarda Yörük şölenleri sanki bir yenilik (moda) gibi sıkça yapılır oldu.
Neden acaba?
Bu gün zorlu dağlara şölen adı altında koca koca çadırlar, kilimler, halılar, masalar, sandalyeler, kazanlar, kap kacaklar, yiyecekler içecekler… taşıyorlar, bu sıkıntılara niçin katlanıyorlar dersiniz?
En önemli işlerini bırakarak kazayı belayı göze alarak gerektiğinde yollar yaparak bu işe niçin böylesine önem veriyorlar dersiniz!
Söyleyelim:
Bilerek, ama bilerek, olur ya belki de bilmeyerek katlandıkları bu sıkıntıların özünden onların bekledikleri bir tek şey var, bir tek şey:
ÖZGÜRLÜK.
Onlar o dolu dolu yaşadıkları özgürlüğün, uçup gittiğini biliyorlar. Biliyorlar ama o özgürlüğün damaklarına yapışmış bulaşığından ne kaldıysa onu bir daha yalamak istiyorlar.
O Yörüklerden birisi olarak aynı duygularla ben de yoldayım.
Köyüm Gedikli, Beyşehir Gölü’nün batı yakasında. Yaklaşmıştık köyümüze. Sağımızda bütün görkemiyle Yıkılan Kayalıkları dikiliyor. Yol kıyısında çadırımsı görüntüler var. Çadırımsı çünkü üzerleri naylonla örtülü çadırdan başka her şeye benzeyen kel barınaklardan başka bir şey değiller.
Solda, gölün kıyısından sığırlarını hem otlatarak hem de yavaş yavaş sürerek köye doğru giden kadınlar var.
Onları geçtikten sonra göle kıpkızıl burnunu sokup da bir daha çıkaramayan Kızıl Burun’a geldik. Arabamı burunun ucuna park ettim. Eşim azığı arabanın kaputu üzerine yaydı. Köyüm olduğu gibi karşımda. Şişemi açtım. Bir dağlara bir göle baka baka işimizi görüyoruz…
Sığır süren kadınlar yaklaşıyordu. Aşağımıza yani dengimize kadar geldiler. Her kadının elinde bir değnek var.
Kadınlardan birisini tanıdım. Tayyibe. Birbirimizi çocukluğumuzdan biliriz. Ama uzun süredir görmüyoruz.
Tayyibe’yi tanıyınca aklıma bir oyun düştü. Kurguladığım oyunu eşime de anlatıp hemen oynamaya başladım.
Yönümü dağlara döndüm. Yüzümü görmüyordu onalar. Yalçın dağlara doğru dikiyordum bardağı başıma.
Yüzümü göstermeden yüksek sesle sordum kadınlara:
“Burada bir Yörük şöleni varmış nerede biliyor musunuz?”
“Köyün yukarısında Sindel Yaylasında” dediler.
“Hangi köyün ?”
“Şu gördüğünüz köyün”
“Adı nedir o köyün ?”
“Gedikli”
Başka yer adları da sordum. Tek tek yanıtladılar.
“Siz bu köyden misiniz?”
“Evet, sığırlarımızı köyümüzde bırakıp yarın biz de şölene gideceğiz. Şoo çadırlarda kalırız biz” diye az önce gördüğümüz kel barınakları gösterdiler.
Tayyibe değneğini kayalara vura vura yaklaşmaya başladı. Hem geliyor hem de ardı ardına sorular soruyordu.
Yanımıza gelince:
“Hoş geldiniz ?” dedi.
“Hoş bulduk”
“Siz kim siniz?”
“Biz mi? Biz gazeteciyiz..” dedim.
“Nerden geliyorsunuz?”
“Ankara’dan”
“Nerden duydunuz şöleni?”
Bu sırada kadının birisi:
“Ben sizin gazeteci olduğunuzu bildim.” Diye söze karıştı.
“Ciddi mi, nasıl bildin, nasıl anladın?” diye sordum.
“Durmadan dağların fotoğrafını çekiyorsunuz ya.”
Benim başıma diktiğim bardağı fotoğraf makinesi sanmış besbelli.
Karım:
“Köfteyi elinle yeme” dedi bu oyunun arasında.
Yüzümü Tayyibe’ye göstermemek için çatal arayacak sıra değildi ki o an.
Hanımımı tanımazlar çünkü kendisi başka yerli.
Hem hanımımla konuşuyor hem de sağa sola adımlar atarak benim yüzümü görmeye çalışıyordu Tayyibe. Bense ona yüzümü göstermemek için dönüp duruyordum.
Daha fazla saklanamadım ve yüz yüze geliverdik
Bir ‘aa’ çektikten sonra elindeki değneği başıma vurdu ve dedi ki :
“Ulan eşek herif sen Ali’sin ya”
Av.Ali TANYILDIZ
DAĞLAR YALNIZ
KUŞLAR ÖZGÜN
Dediler ki sen bir Yörük beyisin
Oysa ne obam var, ne çadırım
O, şenlik dolu yaylaların olmuş,
Yarısı yol yarısı kaldırım.
Değişti dönem, dikilmez oldu sökük
Çulhalıkta takılı kaldı mekik,
Nerede o eski deve, hani o Yörük?
Unutuldu gitti çarıkla sırım.
Artık dağlar yalnız, kuşlar üzgün
Gidiyor gibi sanılsa da işler düzgün
Bakışlar durgun, gözler süzgün
Yörüklük can çekişiyor sanırım.
Bozuldu o eski pazar, eski çarşı
Bilen kalmadı, yaylada söylenen marşı
Şimdi Yörük bile Yörüklüğe karşı
Yazık... Buna biz de uyacağız korkarım.
Ali TANYILDIZ
(“Ay Batınca Gel” adlı Şiir Kitabından alınmıştır.)
|